Geçtiğimiz haftalarda Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) Berlin’de düzenlenen kongresine SPD’li dostlarımın daveti üzerine katılım sağladım. Kongrede yaşanan o anlara ilişkin izlenimleri aktarmak üzere bu yazıyı kaleme almak istedim.
Özgür Özel, ilk gün kongre salonuna girdiği esnada tüm salonun ayağa kalkıp, hiç bir konuşma yapmadan dakikalarca süren alkışları beni inanılmaz etkiledi. Bu durum, Özel’in yalnızca şahsına değil, temsil ettiği demokratik mücadelenin uluslararası sahnede bulduğu karşılığa da işaret ediyordu.
SPD Kongresi’nde yaşanan o anlar, aslında yalnızca bir diplomatik nezaket jesti değil, Türkiye siyasetine dair uluslararası kamuoyunda oluşan yeni algının açık bir göstergesiydi.
Henüz konuşmasına başlamadan ayağa alkışlanan bir lider profili, özellikle Avrupa sosyal demokrat geleneği içinde dikkat çekici bir saygı ifadesidir.
Bu kadar uzun ve içten gelen bir alkış, bir dönem yalnızlaştırılmış, dış basında bile “sessizleştirilmiş muhalefet” olarak tanımlanan CHP’nin yeniden konuşulmaya değer bulunduğunu gösteriyor.
Özel’in konuşmasında yer alan vurgular, sadece bir parti liderinin değil, Türkiye'nin demokratik geleceğine inanan bir siyasetçinin sesiydi. Demokrasi, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü üzerine kurulu cümleleri, bir salonda alkış almanın ötesinde, Avrupa kamuoyuna verilen güçlü bir taahhüttü.
Konuşmanın içeriği ise, ne diplomatik soğuklukla ne de iç siyasete dönük popülist söylemlerle sınırlıydı. Aksine, Avrupa’daki sosyal demokratlarla ortak bir hafızaya ve benzer değer sistemine yaslanan, samimi, net mesajlar içeriyordu.
Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasal baskı ortamı, sadece içeride değil, dışarıda da ciddi bir endişe kaynağı olmuşken, Özel’in bu kongredeki varlığı umut tazeleyen bir unsur oldu.
Avrupa’nın merkezinde, Türkiye adına daha eşitlikçi, daha adaletli bir gelecek tasavvurunu dillendirmek cesaret ister. O cesaret, salonda alkışlandı.
Bu ziyaretin ve konuşmanın Türkiye siyaseti açısından en anlamlı tarafı, uluslararası temsiliyetin yalnızca iktidara ait olmadığının bir kez daha altının çizilmesiydi.
Özgür Özel’in bu çıkışı, CHP’ye dış politikada yeniden “konuşulabilir bir aktör” kimliği kazandırıyor. Avrupa ile olan bağları yalnızca iktidar üzerinden değil, muhalefet aracılığıyla da kurmak mümkün olduğunu gösteriyor.
Aynı zamanda bu ziyaret, Avrupa’daki sosyal demokrat hareketlere de Türkiye’deki mücadeleyi daha yakından izleme çağrısıydı. Çünkü demokratik değerlerin küresel savunusu artık sadece iç politik meselelerle değil, uluslararası dayanışmalarla da mümkün hale geliyor.
Berlin’deki o konuşma, Türkiye için sadece alkışlarla dolu bir sahne değil, aynı zamanda bir yön tayiniydi. Demokrasi mücadelesinin yalnız olmadığını gösteren, sessizliğin değil sesin ödüllendirildiği bir andı.